Mehdi-i ali Resul yani Peygamber Efendimizin (asm) neslinden gelecek ve İslam düşmanlarına karşı mücadele edecek zatı inkar edenler çoğaldı. İnkarlarına en büyük delili de Kuran’da geçmediği için bulduklarını zannediyorlar. Bunlara verilecek cevap çoktur. Kısa ve akla gelen birkaç tanesini arz edeyim.

Öncelikle Kuran’da yaş ve kuru her şey mevcuttur. Fakat bunu herkes anlayamaz. Zira aklı ve ilmi bu kadar büyük hakikatleri anlamaya kafi gelmez. Bu yüzden atalarımız “idrak-i meali bu akla gerekmez zira akıl bu kadar sıkleti çekmez” demişler.

“Leyselil insane illa ma’sa-insana ancak çalıştığının karşılığı vardır” buyuran Rabbimiz diğer ilimler ile birlikte Kuran ilminin de çalışıp çabalayarak öğrenilmesi gerektiğini emreder. Muhammed-i Arabi (asm) ilim (hikmet) öğrenmenin kadın erkek bütün müminlere farz olduğunu bildirmiştir.

Buraya kadar ilim ve hikmet konusunun nasıl bir derya hatta okyanus olduğunu ifade etmeye çalıştık. Bundan sonra çok sual edilen “Mehdi” hakikatine bir bakalım.

Kuranda açıkça ifade edilmemiş olmakla birlikte hadis kitapların neredeyse tamamında “Mehdi-i Al-i resul” hakkında geniş bilgiler mevcuttur. Birkaç tane Vahhabi kafalı zevzeğin sahih hadisleri inkar etmesi yüzünden bu hakikatleri bizim de inkar etmemize gerek yoktur. Burada sadece şu hususu zikrederek mevzuyu en taş kafalıların dahi anlayabileceği şekilde ifade edelim. Evet Mehdi vardır ve Muhammed-i Arabi (asm) söylemişse hakikattir. Çünkü o ancak kendisine vahyedileni söyler. (İn hüve illa vahyun yuha) Düşmanlarının tasdikiyle dahi en küçük bir yalanına rastlanmamıştır.

Hadis kitaplarında Mehdi’nin özelliklerinden bahsedilmekle birlikte her asırda gelen mehdiler ile ahir zamanda gelecek Büyük Mehdi’nin özellikleri birbirine karıştırılmaktadır. Eğer bu hususa bir parça dikkat edilse bu konudaki kafa karışıklığı giderilecektir.

Şimdi gelelim “Mehdi” hakikatının anlaşılmasına ve lüzum-u hikmetine. Evvela: Mehdi meselesi çok önemli bir hakikattir. Zira 1400 yıldır Ümmet-i Muhammedin (asm) en çok ettiği dua; namazlardaki salli ve barik dualarıdır ve bu dualarla yakından alakalıdır.

Bu duaların okundukları yerler:

1) Bütün namazların son oturuşlarında Ettehiyyatü’den sonra,

2) İkindi namazının sünneti ile Yatsının ilk sünnetinin birinci oturuşunda Ettehiyyatü’den sonra,

3) Dört rekatta bir selâm verilerek kılınan Teravih namazının ikinci rek’atının sonundaki oturuşta “Ettehiyyatü”den sonra,

4) Cenaze namazında ikinci tekbirden sonra.

Okunuşu ve meali;

“Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd-Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in ümmetine rahmet eyle; şerefini yücelt. İbrahim’e ve İbrahim’in ümmetine rahmet ettiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin”.

“Allâhümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ barekte alâ İbrahîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd-Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in ümmetine hayır ve bereket ver. İbrahim’e ve İbrahim’in ümmetine verdiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin”.